27 Ağustos 2016 Cumartesi

ELEŞTİRİ | Maksim Gorki-Ana

''Şahsen bana bir zararı dokunmasa bile, hiçbir kötülüğe göz yummamam gerekir.Yeryüzünde yalnız değilim çünkü.''


    İnsanların, hatta canlılar aleminin büyük bir çoğunluğu için akan suları durduran, eksikliği, yokluğu koca, çirkin bir şehrin gürültülü sokakları kadar çekilmez, büyük bir acıya sebep olan, keyifsizlik yaratan büyülü bir sözcüktür 'anne'. Yıllar geçer, insan kırılır, başarısız olur, yapayalnız kaldığını düşünür. Kimi zamansa bir bakar ki, tüm bunların sonunda koştuğu yahut düşlediği, ''Keşke olsa!'' dediğidir anne. 


    Gorki, belki hiç bu kadar detayına inilmemiş bir anne-oğul ilişkisini bu romanda gözler önüne sermiş. Çocuğunuz için, çocuğunuzun kendi haklı davası için, onun öleceğini veya canının yanacağını, belki bütün isteklerinden, heveslerinden vazgeçeceğini, yer yer hiç tanımadığı, görmediği yüzler uğruna savaş vereceğini bildiğiniz bir durumda, onu durdurmayı mı seçerdiniz, yol arkadaşı olmayı mı? 


    Kitapta önce, uykuları kaçıran bir huzursuzluk sarmış odayı, acı vermiş, gözyaşı döktürmüş. Zaman geçince, bu annenin karşısına kararlı, onurlu ve amacına bağlı bir topluluk çıkarmış, göz ardı edemez olmuş. Dur demek yakışmaz, öl demeye dayanılmaz.

   Okuyucuyu yormayan fakat; içine dokunan, düşündüren Gorki, günlük hayatın içinden özenle çekip aldığı diyaloglarla, başarılı çevre tasvirleriyle okuyucuyu bir kez daha kendine çeken, okumayı bıraktığı anda, romanın başına geri dönmeyi düşündüren bir eser kaleme almış desek, hiç de abartmış olmayız.

    Elinize bu kitabı alıp, belli bir yol katettikten sonra, kulağınıza mutlaka çalınmış gerçek bir yaşam öyküsünde söz konusu olan asıl kahramandan ziyade bir annenin yüreğini, psikolojisini ve gayretini göreceksiniz. Yazarımız 1906 yılında yayınladığı bu romanında, gözyaşlarıyla uğurladığımız çocukları, gençleri, adamları, akla geldikçe yürek burkan, kan donduran o manzaraları bir kez daha gözümüzde canlandırmamızı sağlıyor. Hatta ''Yıllar geçiyor, dünyanın o acı kanununun getirdiği yaralar sarılmıyor, daha da çok kanamaya başlıyor.'' dedirtiyor.



   ''Öyle sevgiler vardır ki, bir insanın yaşamasına engel olur...''

24 Ağustos 2016 Çarşamba

ÖYLE PALDIR KÜLDÜR GİRMEK OLMAZ

  Hakikaten de olmaz.Önce bir selamlaşmak, neden ve nasıl burada olduğumu belirtmek gerek. Şöyle ki bu karar iskelede Burgazada-Kadıköy vapurunu beklerken verildi, iki gün sonrasında da kendimi bu yazıyı yazarken buldum.
  Küçüklüğümden beri hep aklımda olan, severek yaptığım bir eylemdi yazmak, durum böyle olunca da arkasından bu 'blog' fikri geldi.Öncelikle, ''Çok okunsun, bol bol reklamı yapılsın!'' gibi bir düşünceye sahip olarak bu yola girmedim ve düşüncem hiçbir zaman bu yönde olmayacak da. Burada amaç;belirli konulara ilişkin yorumlar yapmak, fikirler yürütmek, çeşitli kitaplar hakkında eleştiriler yapmak ve yer yer kendi düşüncelerimi yazılarım vasıtasıyla paylaşmak, belirli bir kitlenin zamanını iyi geçirebilmesini sağlamak. Buradaki paylaşımları okumaktan keyif alan, seven ve takip eden kimselerle beraber olduğumu bilmek beni oldukça mutlu edecektir.

  Dilerim ki, burada gerçekten sanata ve edebiyata değer veren, zaman ayıran ; farklı satırları okurken aynı duygularda buluşan bir ruh yakalanır. Bu giriş niteliğindeki yazımı noktalamanın vakti geldi, her daim kitaplardaki, filmlerdeki mutlu sonların umuduyla düşlediğimiz yarınlarda görüşmek üzere.